- demeuredemeure
- May 8, 2022
- 2 min read
Updated: Jul 9, 2022

“neden edebiyat? yeryüzüne dayanabilmek için.”[1]
neden yeryüzü? insanlara dayanabilmek için. insanların olduğu tek yer, yeryüzünün kendisi olsa da insanlardan kaçmak isteyenin koşacağı tek yer de yine yeryüzünün kendisidir. erlend loe’nin doppler kitabı neredeyse tamamen bununla ilgili. nietzsche’nin zerdüşt’ünden nasıl etkilendiğini görmemek de mümkün değil. loe ve nietzsche insandan kurtuluşun mümkün olmadığı ancak böyle bir şey en azından bir süreliğine mümkünse, bunun sadece yeryüzünün kendisine doğru bir yolculukla mümkün olabileceğini gösteriyorlar.
yeryüzüne, yerin yüzüne yapılan yolculuk topografya (yer) ve harita bilgileri (yüz) gerektirse de şart değil, biraz kulak ve biraz burun sahibi her varlık yeryüzünde yolunu bulabilir. bu yolculuk çöllere ve kutuplara doğru olabilir ama imkanları zorlamanın anlamı yok. en yakındaki orman, yeryüzünün kendisiyle yüzleşebileceğiniz nezih bir alanı sağlamak için olanca sakinliğiyle yolcusunu beklemektedir. insanların olduğu her yer dünya iken, insanların olmadığı her kara parçası yeryüzüdür. elbette sular da, insanların yüzdüğü havuzlar ve sahil şeritlerinden hemen sonra, insanların olmadığı her su damlası yeryüzüdür. insanlardan kaçmayı bilen, yıllar sonra kavuştuğu bu çehreye uzun uzun ve hayranlıkla bakar. ona âşık olduğunu sanır. ancak bunun aşkla ilgisi yoktur. insan sadece yeryüzüyle karşı karşıya olmanın verdiği huzuru tanımlamayı bilmez. bu yüzden tanımlamayı bilmediği bir başka şey olan aşk ile yeryüzünü birbiri üzerine örterek işin içinden sıyrılmaya çalışır. kendini tanımaya hiç gayret etmemiş olduğundan, yeryüzü ona başkasıymış, kendisinin eksik yanıymış gibi gelir. ancak yeryüzü yolcusu, ister bir ormanda isterse de denizin ufuk çizgisine değdiği noktada olsun, yeryüzüne kulaklarını diktiğinde kendini duyar.
yerin kaç yüzü olabilir ki? ancak tüm yüzlerin tek bir yeri var. “yalvarıyorum sizlere, kardeşlerim, s a d ı k k a l ı n y e r y ü z ü n e...”[2] “…çünkü yeryüzünün müthiş şekillerinden biriyim ben.”[3]
Burak Çakır
________________
Comments