- demeure
- Mar 6, 2022
- 2 min read
Updated: Apr 3, 2022

en başta olduğun yere geri dönüşün kendini en iyi duyurduğu yerdesin. uzun bir yay gibi gerilen bedeninde duyduğun tek şey bu, başlangıç. sıcaktı ama şimdi soğumuş. soğuktu ama o zaman bedenin de soğuk olduğu için duymuyordun bunu. ne sıcak ne soğuktu ama hatıraları nasıl hatırlamak istersek öyle hatırlarız. bunların gelişini ve gidişini hatırlıyorsun. bu hatıra, tıpkı sıcak-soğuk meselesi gibi salt bir gidiş veya salt bir dönüş değil. muhakkak çift taraflı, muhakkak hem üzüleceğimiz hem sevineceğimiz binbir parçadan oluşan ve her parçası çift taraflı bir harita. haritanın bir yüzü fiziki. haritanın bir yüzü estetik. estetik tarafından bakanın, diğer tarafına bakmaya yeltenmediği bir zamanın haritası. bu hem sıcak-soğuğun ortaya çıktığı hem gidiş-gelişin kendini gösterdiği bir topografyaya serilen tepe noktalarının çerçevelenmiş hâli. tepe noktaları ki bunlara tutunabilenler yok denecek kadar az. hiçbirimizin anlamadığı bir minvalde, bu tepe noktalarının her biri hem az önce her neyse ona benzeyen hem de bambaşka bir hâle bürünerek taşınan yapılar. aslında gidecekleri yer belirli, sadece yönleri belirsiz. okuyana labirentin kollarını andırabilir bu yüzden. labirent de böyle, iki taraflı, sıcak ve soğuk veya giriş ve çıkış. çocuklar bu yüzden öyle bir oyun icat etti. üç şey gerekli oyun için. aranan bir şey, hareketli bir özne, bir de zemin. soğuk!.. soğuk! soğuk!!! SOĞUK!.. soğuk!.. sıcak!.. sıcak!.. sıcak sıcak!.. sıcak! SICAK!!! bitti. aranan her ne ise bulundu. işte labirentin kollarındaki bu oyunda veya denize dizilmiş dalgalara bakışta da bu böyle, bu kadar basit. ne aradığını bilmen yeterli. tepe noktalarını, bu tepe noktalarının her birinin kıyıya varacağını, vardığı anda dağılacağını, dağıldıktan sonra geri toparlanamayacağını ancak her seferinde ve hiç durmamacasına tekrar oluştuğunu bilmen yeterli. daima çırpıntılı olan suyun, çarşaf gibi olduğunda bile bir balığın kaçışı veya bir küreğin ucunun sokuluşuyla her zamanki çırpıntılı hâline geri dönecek olan suyun üzerindeki dalgaların bitmeyeceğini bilmelisin. önce olanca nefesini dışarı verip bir taş gibi suya batacaksın. suyun sıcaklığına alışmış olan çıplaklığının üzerinden her yeni dalganın geçişini dinleyeceksin. o dalganın taşıdığı taze su soğuk olacak, haritanın bakmak istemediğin tarafı gibi olacak, gidiyormuş gibi olacak hatta geliyormuş gibi olacak, kafan karışacak çünkü deniz kafamızın karışmadan karşısında durabileceği bir şey değil. deniz sadece o istediği için bizi buyur eden ve ne zaman isterse bizi bedeninden tükürüp atabilecek, hatta biz istemesek dahi evlerimizin içine kadar dalgalarını uzatabilecek bir güç. bu güdük cümleden bile kafamızla anlayamayacağımız bir şey olduğu ortada. ama biraz daha bunları düşünürsen boğulacaksın, şimdi ayaklarını dipteki küçük taşlara vurarak kendini sudan biraz olsun çıkar. bedeninin yarısını güneşe yarısını suya teslim edebileceğin bir noktayı bul. şimdi senin etrafından geçip giden her bir dalga tepesini seyret. seyret. dalgaların geldiğini ve sen hem oradaymışsın gibi sana çarptığı anda dağıldığını ve tepelerini yitirdiklerini, hem de dalgaların sanki sen orada değilmişsin gibi seni yıkıp geçmeye çalışan inatçı ve tepelerini yitirmekten asla taviz vermeyen şeyler olduğunu aynı anda sezmeye çalış. şimdi bunların hangisinin geldiğini veya nereye gittiklerini, ısılarını, estetik görüntülerinin kayganlıklarına yerleştirdikleri saldırgan tavırları düşün. ancak bu düşüncenin bir yere varacağını düşünme. bunu aklından bile geçirme. düşüncenin ve aklın geride kaldığı bu anda, en başta olduğun yere geri dönüşün kendini en iyi duyurduğu yerdesin.
Burak Çakır
コメント