top of page
Search

Aydan Aksakal, Berksoy’un Kadınları, 2013

“insanların kaça ayrıldığıyla ilgilenmiyorum, insanların kökenleriyle ilgileniyorum.” dedi.


böyle düşündüğünü biliyordum, onun köklerin en altına sızmış bir su damlası olarak görüyordum. anlamı pek bilinmeyen, almanca dil varlığının en uzun sözcüklerinden biriydi benim gözümde. yeri haritada kolayca bulunmayan bir ülkenin ezbere bilinen destanıydı. bu yüzden kaybolmayı iyi bilirdi. yeryüzünün altına sızardı ve yüzü burada yere karışır giderdi. mevsimleri tanıyordu, hava olaylarını ezbere biliyordu. rüzgarların adlarını herkes bilmez ama o biliyordu. bunlar marifet değildi, olsa olsa evinden uzak kalmış bir marslının bahaneleri olabilirdi. çünkü bana her zaman bunların hiçbir öneminin olmadığını anlatıyordu.


“evet, biliyorum, sen her zaman kökenlerle ilgilenirsin.” dedim.


eline dağınık masasından bir saç teli aldı, “bu mesela” dedi, “BİR KÖKTÜR” diye tamamladım. bozuldu ama “evet öyledir” dedi. elime dağınık masamdan bir mürekkep şişesi aldım “bu da mı?” dedim, “evet o da BİR KÖKTÜR” dedi. diğer elimle hazırda tuttuğum bir zarfı havaya kaldırdım, “ya bu?” dedim. “hayır tabii ki” dedi.


kökenleri anlamam için yeterli veriyi kesinlikle toplayamayacağımı biliyordum. nelerin kök olduğunu, nelerin olmadığını, nelerin köken olduğunu, nelerin olmadığını ayırt edemiyordum. hele kök ile köken arasındaki ayrımın esaslarının ne olduğunu hiç bilmiyordum.


eski bir öğretiye yani kökenlerden birine kulak kabarttım: “bilmiyoruz bilmeyeceğiz”. sadece bu sloganı biliyordum. bununla yaşayacaktım, kökenlerle değil.


o, sadece kök ve köken ile ilgileniyordu. bu, bizim kökümüzdü. bu, kökenin kendini gösterdiği ândı. o ânda yaşayacaktım, zamanda değil.



Burak Çakır


 
 
 

Recent Posts

See All

Comments


bottom of page