- demeuredemeure
- Mar 19, 2023
- 2 min read
Updated: Mar 19, 2023

bulut gözlemcisinin rehberi diye bir kitap var. bu kitabı görür görmez aldım ve uzun uzun çalıştıktan sonra ezberledim. ezberledikten sonra bu kitap ve bulutlar hakkında ne yapabileceğimi düşündüm. yazmaktan başka şansım yoktu. kitabı masaya koydum doksan derece sağa yatırdım. kitabın normalde sağ ve sol kenarlarında kalan ancak şu an doksan derece sağa yatmışken alt ve üst kısımlara denk gelen boşluğa, her sayfaya birer satır olacak biçimde yazmaya karar verdim. satırların toplamı nihayetinde bir düzyazı şiir olmalıydı. kitabın 1’den başladığı yerde başladım, 322’de son bulduğu yerde bitirdim. 322 satırlık bulut şiirim hazırdı. bu yarı kopya yarı el yazması olan kitabı/şiiri sevgilime armağan ettim. onun hoşuna gittiğini düşündüm. ama bulutların pek hoşuna gitmediğine emindim. daha şiirin başlarında bile fark etmişim bunu ama yine de yazmışım şiiri:
25. bulutlara şiirler yazmalıydım, şarkılar bestelemeliydim,
26. bulutları resmetmeliydim, bulutlar hiçbirini istemediler!
27. onlara bakmamın yeterli olacağını bildirdiler, karlarla iletişim kurdular,
28. karları “yerçekimsiz, karanfil”den bir kutuda sakladım, eridiler.
29. her kar tanesinin farklı olduğu yalanı ile boğuşuyordum ki
30. kışı niye sevdiğimi anladım. kışın bulutlar
31. her kar tanesini başka/yeni bir harf olarak doğurup
32. bize haberler yollar, birbirini tekrar etmeyen harflerle…
aslında eski şiirleri okumak, şiirin yazanı ve yazılanı için bir tür edebi ve ebedi iç sıkıntısı olarak tanımlanabilir. ama ne çıkar? hiçbir şey çıkmaz. ne demiş adamın biri? “hiçten hiç çıkar”:
113. dibinden bir ağacın, en uzaklara baktığında
114. gölgeleri asıllarına karışacak, gövdeleri
115. müphem bir kıpırdanmayla sana kıkırdamayı hatırlatacak…
şimdi bulutlar hakkında ne düşünüyorum diye sordum kendime: insanlar bulutları önce görür, sonra onları ilk resimlerinin tepesine taç gibi yerleştirir daha sonra onları tanımlayıp kategorize eder ve derler ki “yağmur yağacak”. bu kadar. çocukluğun tüm yaşayan sanatı, yetişkin bir bireyin zihninde şuna dönüşür: “şemsiyemi almalıyım.” bu tamamen berbat bir çarpıtma:
168. sen, bir kediyi seviyorsun
169. ben, bir köpek bulup mağaraları anlatıyorum
175. bulutlar yükseliyor ve devam ediyorum, edeceğim, tahmin ettiğin üzere
270. ben burada olduğumu kanıtlamaya çalışıyorum
274. rüyamda kayboluyorum, gerçekte kaybolmuyorum…
aldığım tüm tedbirlere rağmen bulutlara dair kitabın önce gereksiz sözcüklerini, sonra cümlelerin ögelerini ve en sonunda bulutların afili adlarını unuttum gitti. bulutlar gibi, bu adlar da bir varmış bir yokmuş. hepsi çekip gitti:
296. gözkapakların düşmek için vadi arayan gökyaşları.
317. kitap bitmek üzere, biz de yatalım artık
318. her şey durduğunda bulutlar başlar.
319. o binanın en alt sağ köşesindeki perdenin ardında seni bekleyen ben’im.
320. sen hiçbir zaman, kimseyi, hiçbir şeyi beklememelisin.
321. “— uslu ayaklarla başlamış yolculuk —
322. yürünmez öyle, bazen durulur” – c. yücel, yorgunluk.
kitabı bulmam uzun sürdü ancak bulup da ona baktığımda, rehberi özlediğimi fark ettim. içeriğini tamamen unutmuştum. şiirime başlamadan önce kitabın iç kapağında da sanki çok gerek varmış gibi nietzsche’den alıntı yaptığımı da unutmuştum:
“ein gewitter war in unsrer luft, die natur, die wir sind, verfinsterte sich — d e n n w i r h a t t e n k e i n e n w e g.”
“göğümüzde sağanak vardır; doğa, bizim doğamız, bulutlanıyor, kararıyordu — ç ü n k ü h i ç y o l u m u z y o k t u.”
Burak Çakır
Comments