- demeuredemeure
- Jan 29, 2023
- 2 min read
Updated: Feb 2, 2023

durmayı bilmek için zamanı anlamış olmak gerekir. bu zordur çünkü zamanın anlaşılmış olması demek, onun en azından ilk akla gelen üç hâlini anlamayı gerektirir: geçmiş, şimdi, gelecek.
herkesin bu üçlüyü sıralama tarzı aşağı yukarı böyledir: geçmiş, şimdi, gelecek. ancak Heidegger Varlık ve Zaman’da önce geleceğin adını anar. bunu isteyerek yapar, çünkü “asli ve sahih zamansallığın ekstatik birliği içinde geleceğin önceliğe sahip olduğunu göstermek”[1] ister. Heidegger’e göre “asli ve sahih gelecek, kendine-geliştir: hiçselliğin atlatılamaz olanağı olarak varolmakta”dır[2]. bunu anlamak, geleceği anlamaktan da zor gibi görünebilir.
peki, geçmişe ne olacak? (geleceğe yöneltilen bir geçmiş sorusu bu). geçmişi anlamak, geleceği anlamaya göre daha kolay gibi görünebilir. ne de olsa geçmiş, en azından benimki, bana aittir. sözde “zihin-sarayım”da ikamet eder. onu orada bulurum ve istediğim geçmişime ulaşabilirim. ancak bu kadar kolay mı? unutma yoluyla veya unutma kisvesine bürünmüş ilgisizlik içinde saklanan ama hâlâ orada olduğu bir şekilde bilinen bu şeye yani geçmişe erişimim sahiden bu kadar kolay mı? değil gibi görünüyor. geçmiş, en azından benim için, benim geçmişim sadece benim başımdan geçenlerin bir birikimi olarak bir daha asla elde edemeyeceğim her şeyin yamuk yumuk bir yığını. onu anlamak için, kendimle ilgili uzun yolları katetmem gerektiğini biliyorum ama bunu yapmak işime gelmiyor. bildiğim şeyleri yapmaktansa bilmediğim şeyleri yapamamayı göze alıyorum.
öyleyse ne kaldı geriye zamandan? şimdi.
önce gelen geçmiş veya gelecek olsun, şimdilik bir fark teşkil etmiyor. beni asıl ilgilendiren durabilmek için zamanı anlamış olmak, bu kadar. bu yüzden şimdi, “şimdi”ye bakmayı deneyelim. geçmişi geçmiş ve geleceği gelecek yapan, onların arasında çizilmiş uçsuz bucaksız bir sınır çizgisi olarak şimdiyi anlamak nasıl olanaklı olabilir? bakın, ben bunu yazarken şimdi geçip gitti. onun yerine az öncesi için gelecek olan ama artık şimdileşmiş bir ânın içinde buldum kendimi. bakın, yine gitti. geçmiş oluverdi. bütün şimdiler, hem gelecek hem geçmiş olması bakımından yeni veya eski bir şey olma niteliğini aynı anda taşıdığı için değerliydi. ancak şimdinin kırılganlığını düşündükçe insanın şimdisi falan kalmıyor. isterseniz deneyin, ne demek istediğimi anlarsınız.
bu nedenle zamanı anlamak isterseniz, onun döngüselliğini yaşamış olmanız gerekir. onun döngüselliğini yaşamış olmayı şimdilik rafa kaldırıyorum. çünkü ben şimdilik burada, kıyıda, oturup duruyorum. zamanı anlamış taklidi yaparak, hiçbir zaman “zaman”ı anlamış olmayacağımı bilerek ama bunu zamanın kendisine çaktırmadan kıyıda oturuyorum. dalgaların kuma gömülerek battığı kıyıda, gelmiş geçmiş hiçbir insanın anlamadığı zamanı anlamamış olmanın tadını çıkarıyorum.
Burak Çakır
コメント