- demeuredemeure
- Dec 18, 2022
- 1 min read

doğumdan önce, yaşamda, ölümden sonra aşağı yukarı bir oda kadar yer gerekir insana. çünkü insana dair ne varsa, sığar bir odaya. odayı genişletmek de daraltmak da eldedir. en, boy, derinlik odayla değil, kişinin odayı algılama biçimiyle ilişkilidir. Proust herhâlde bu yüzden “Shakespeare’in oyunları çalışma odasında seyredildiğinde tiyatrodaki temsillerinden daha güzel”[1] olduğunu yazıyor. evrenin dehşetli güzelliği, odanın birinde renklenmiş düşlerin yanında hiçtir. odanın içindeki için odanın sırları, odanın sınırlarını aşar. odanın dışındaki için odanın sırları, odanın sınırlarından içeri girildiğinde çözülecek sanılır. ancak bu yanılgı, sadece içerideyken ve sadece içeride olana kendini gösterir. Beckett’in Watt’ı ne yaparsa yapsın, Jacob’un Odası’nın sırrını veya sınırını anlayamadı. “Watt odaya girdi ve bilmeyi arzuladığı şeyi öğrendi.”[2] ancak odadan çıktığı anda, “arzu her şeyi yeşertirken sahip oluş soldurduğu”[3] için, kendisini odaya hiç girmemiş gibi hissetti Watt. artık bir oda yoktu. sırlar da, arzunun giderilmesiyle birlikte, uçup gitti.
Burak Çakır
Comments